10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü “Krizlerde psikolojik sağlamlık”

Her yıl 10 Ekim’de kutlanan Dünya Ruh Sağlığı Günü kapsamında, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu yılın temasını “Hizmetlere Erişim: Felaketlerde ve Acil Durumlarda Ruh Sağlığı” olarak belirledi. Tema, küresel ölçekte artan istikrarsızlık dönemlerinde bireylerin ruh sağlığını koruyabilmelerinin ve destek hizmetlerine erişimlerinin önemine dikkat çekiyor.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, NPİSTANBUL Yönetim Kurulu Başkanı ve Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, krizlerde psikolojik sağlamlık konusunda değerlendirmelerde bulundu.
Kriz dönemlerinde psikolojik dayanıklılık
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, modern yaşamın getirdiği yoğunluğun insanları ruhsal bir yorgunluğa sürüklediğini ve bu durumun farkında olmadan birikimlere yol açtığını belirterek, “Çağımızın en büyük zararlı davranışlarından biri, yoğun ve rutin yaşam. İnsanlar sosyal bir yoğunluk içerisinde ve bu durum çok fazla fark edilmiyor. Kendilerine dur, düşün, yeniden başla yapmalılar.” diye konuştu.
Kriz yönetiminde risk analizinin önemini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan; “Kriz yönetimindeki en kritik nokta krize hazırlıklı olmaktır. Kişi krize hazırlıklıysa krizi çok rahat yönetir. Hazırlıklı değilse panik yapar. Mesela doğu toplumlarının çok zayıf taraflarından birisidir. Mesela bir kriz olduğu zaman onu yönetiyoruz, kurtarıyoruz ama krizin çıkmaması için hazırlığımız yeterli değil. Risk analizi ve risk yönetimi yok. Onun için krizden önce risk analizi yapıp risk yönetimi yaparsanız o krizi iyi yönetirsiniz. Bu da tabii bilgeleşmeyle ilgili.” ifadesinde bulundu.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kriz dönemlerinde psikolojik dayanıklılığın insanın öğrenebileceği ve geliştirebileceği bir beceri olduğunu belirterek, “Krizleri bir dayanıklılık eğitimi gibi görmek gerekiyor. Yaşanan her zorluk, insanın içsel gücünü fark etmesi için bir fırsattır.” dedi.
“Zaman zaman fabrika ayarlarına dönülmeli”
Bireylerin tıpkı bir cihazın fabrika ayarlarına dönmesi gibi, kendilerini de belirli aralıklarla “refresh” etmeleri gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu, hayatı daha sağlıklı, verimli ve huzurlu bir şekilde yaşamanın anahtarı. Kontrol edilebilen stres insanı geliştirir.” dedi.
İnsanın kendi varoluşunun farkında olan tek varlık olduğunu ve dolayısıyla özgür iradeye sahip olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, bu özgür iradenin kişiye hedef belirleme, gelecek projeksiyonu oluşturma ve stratejileri gözden geçirme sorumluluğu yüklediğini söyledi.
“Beynimizin kendini programlama özelliği var. Eğer biz kendi kendimizi programlamazsak dış olaylar bizi programlıyor. Kendimizi yenilemek aslında kendimizi programlamak ve güncellemektir.” diyen Prof. Dr. Tarhan, bu bağlamda, hayatı verimli kullanmanın ve anlamlı bir geçmiş bırakabilmenin önemine dikkat çekti.
“Geçmişte yaşayan insanlar mutlu ve huzurlu olamaz”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “anı yaşamak değil anda yaşamak” felsefesinin önemine dikkat çekerek, “Geçmişte keşkelerle yaşayan veya gelecekle ilgili aşırı kaygılar taşıyan insanlar huzurlu olamaz. Keşke ve acaba kelimeleri altında insan eziliyor. Huzurlu insan geçmişi değerlendirir, dersler çıkarır, geleceğe bakar, planını yapar ama bugünü kendiyle barışık olarak yaşar. Bu nedenle kendiyle barışık olarak yaşamak kelimesi, huzur kelimesini çok güzel ifade ediyor.” dedi.
Acıyı kabullenmek ve yönetmek
“İnsan en kötü ortamda bile olsa huzurlu olmayı başarabiliyor. Huzuru yakalayabilmek, acıdan, olumsuzdan kaçmak değildir. Olumluyu ve olumsuzu birlikte ele alıp, oradan dersler çıkarıp olumluya doğru bir şey yapabilmektir.” diyen Prof. Dr. Tarhan, zorluklar karşısında dirençli olmanın önemini vurguladı.
Prof. Dr. Tarhan, kişinin “olması gereken benliği” yakaladığında huzuru bulacağını, bunun için de içsel bir yolculuğa çıkıp kendini tanıması gerektiğini ifade etti.
‘Wellbeing’ (afiyette olma hali)
Beynin serotonin salgıladığı “rahatlatıcı duygu durumu” ile aktif ve güvenli duygulanımı bir arada yönetmenin huzur olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan, buna “öznel iyi oluş” veya literatürdeki adıyla “Wellbeing” (Afiyette olma) dendiğini söyledi.
Prof. Dr. Tarhan, afiyetin psikolojik rahatlık ve iyilik olduğunu, bunun bedensel sağlıkla birleştiğinde gerçek huzurun ortaya çıktığını ifade ederek, “Kabul edeceksin, kabul etmek teslim olmak değil. Yanlışları kabul edeceksin ama bunu yöneteceksin.” diyerek, dinginlik ve sakinliğin ön koşulunun kabullenme olduğunu vurguladı.
“Şükrün ölçüsü kanaattir…”
Huzurun, sahip olunan şeylerin kıymetini bilme, yetinmenin kanaat duygusuyla ilişkili olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, “Şükrün ölçüsü kanaattir. Kanaat eden bir kimse şükrediyor demektir. Küçük şeylerden mutlu olabilmek. Bunu başardığın zaman şükür duygusunun kavramsal anlamını yerine getirmiş oluyorsun.” diye konuştu.
“Şükür duygusu insana kendini iyi hissettiriyor ve huzura ulaştırıyor.” diyen Prof. Dr. Tarhan, sabah kalktığında sahip olunan temel nimetlerin farkında olmanın, olumsuz düşünceleri uzaklaştırmanın ve rutin şeylerden mutlu olmanın huzuru yakalamanın anahtarı olduğunu söyledi.
Zihinsel ve duygusal olgunluk
Ruhsal anlamda büyümenin zihinsel ve duygusal olgunluk olmak üzere iki önemli ayağı olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, “Zihinsel olgunluk, kişinin mantık, muhakeme, analiz, konuşma, hesaplama gibi akademik başarı ile ilgili yönleridir. Duygusal boyutu ise kişinin daha çok içsel başarıyla ilgili olan boyutudur. Bu ikisi dengeli bir şekilde gittiği zaman olgunluk ortaya çıkıyor.” dedi.
Prof. Dr. Tarhan, eğitim sistemimizin daha çok zihinsel olgunluğu ölçtüğünü, ancak davranışsal ve duygusal olgunluğun eksik kaldığını vurguladı.
“Olgunluk öğrenilen bir şeydir”
Olgunluğun yaşla değil, öğrenildiğini ve bir süreçle elde edildiğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Olgunlaşma anlık bir durum değildir, hayat boyu süren bir süreçtir. O nedenle de olgunlaşma bir durak değildir, yolculuktur.” ifadesinde bulundu.
Hatadan ders almanın olgun kişinin en büyük özelliği olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan, akıllı insanların başkalarının hatalarından da ders çıkararak aynı hataları yapmadığını dile getirdi.
Sorumluluk bilinci ve narsisizm salgını
Sadece kendine faydalı olmayı düşünen insanların bencil olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, bireyin içinde yaşadığı topluma, ailesine, vatanına ve yaratıcısına karşı sorumlulukları olduğunu belirtti.
Kapitalist sistemin ve varoluşçu felsefenin insanı bencilliğe sürüklemesini eleştiren Prof. Dr. Tarhan, “Narsisizm salgın haline geliyor. Bunu yapan da yaşam felsefemizin değişmesi. Onun için önce kendimizi sonra çocuklarımızı düzeltmeliyiz.” diye konuştu.
Hayatın amacının bencillik, haz peşinde koşmak veya narsist olmak olmadığını anlatan Prof. Dr. Tarhan, “Hatalar birer eğitmen, eleştiri de bir armağandır. Eleştiriye açık olmak özgüven gerektirir ve olgunluk işaretidir.” şeklinde konuştu.
İnsan yaş alarak değil, yaşayarak olgunlaşıyor
Prof. Dr. Tarhan, insanın yaş alarak değil, yaşayarak olgunlaştığını, sürekli kendini geliştirerek bu yolda ilerlediğini dile getirerek, olgunlaşmanın önündeki engellerden birinin de şikayetçilik olduğunu, insanların olumlu yönleri görmeyi öğrenmesi gerektiğini ifade etti.
“Akıl bizim için pusuladır. Ama akılla kalbi birleştirmek gerekiyor. Akıl her şeyi göremiyor. Aklın görebildiği mesafe kısıtlı. Ama duyguları da katarsak sezgisel algılamalar oluyor.” diyen Prof. Dr. Tarhan, eleştiriye açık olmanın ve çoğulcu özgürlükçü bir bakış açısına sahip olmanın önemini vurgulayarak sözlerini tamamladı.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Henüz yorum yapılmamış.